Page 279 - Büyük İslam Akaidi
P. 279

BÜYÜK İSLAM AKAİDİ









                                                                                   271
                                                       71
                  Âyet ve hadislerde geçen “Semâ” kelimesi,  gök dediğimiz maddî semâ
            değil, mutlak yükseklik ve üstünlük anlamına gelmektedir.  Mutlak yükseklik ve
                                                              72
            yücelik de sadece Allah’a aittir. Çünkü Arş, Allah için kullanılırsa, hükümrânlık,
            mutlak güç ve yücelik anlamlarına gelir. 73
                  “Allah semâdadır” demek ise, cisim, mekân ve yön kastedilmeyerek, mutlak
            yücelik ve yükseklik manâsınadır. Allah semâda sabit değildir. Allah göklerde ve
            yerde tapılandır demektir. 74
                  Belirli zamanlarda da, Allah Teâlâ’nın dünya semâsına indiğini ifade eden
                      75
            rivâyetlerde  geçen “Semâ” kelimesi  de; herhangi  bir mekânda olmayı değil,
            Allah’ın yüceliğini ve büyüklüğünü vurgulamaktadır. 76
                  Duada ellerin semâya kaldırılması, ilahi derecenin yüksekliğini ta’zim
            (büyük görmek), ve tebcil (saygı göstermek) içindir. Yoksa Allah Teâlâ’nın gökte
            bulunmasının alâmeti değildir.
                  Allah Teâlâ’nın gecenin üçte birinde dünya semâsına inmesinden maksat,
            O’nun izniyle meleklerinin ve rahmetinin inmesidir.
                  Mâturîdî ve Eş’arî âlimleri bu gibi âyet ve hadislerdeki anlatımların mecâzî
            olduğunu ve bunların Allah’ın yüceliğine işaret ettiğini kabul ederler. Göklerde ve
            yerde Allah’ın bulunması zâtıyla değil, ulûhiyetiyledir.  Âyet ve hadislerin zahirî
                                                          77
            manasının Allah’ın cismâniliğine delâlet ettiği yerlerde, sahih te’vil kurallarıyla
            ehl-i sünnet (bilginleri) takdirde bulunmuşlar ki, bu en güvenli metotdur. Nitekim
            bu konudaki katı görüşleri ile tanınan Ahmed b. Hanbel (Allah’ın rahmeti
            üzerine olsun) bile “Rabbin geldi”  âyetini, “Allah’ın emri geldi” şeklinde te’vil
                                          78
            etmek zorunda kalmıştır. 79












            71-Mülk, 67/17.
            72-Râgıp el-İsfehânî, el-Müfredât fî Garibü’l Kur’an, s. 355, İstanbul, 1986.
            73-Ribat, sayı 406, s. 15, Prof. Dr. Ramazan Altıntaş.
            74-Elmalılı, c. 8, s. 268, M. Hamdi Yazır, Azim Dağıtım.
            75-Buhari, Teheccüt, 14; Müslim, Salât, 24.
            76-Elmalılı, c. 8, s. 268, M. Hamdi Yazır, Azim Dağıtım.
            77-Bkz. Nesefî, Ebu’l-Muîn, Tebsırâtü’l-Edille fî Usûli’d-din, tahk. Hüseyin Atay, c. 1, s. 244, Ankara, 1993.
            78-Ribat, sayı 406, s. 15-16, Prof. Dr. Ramazan Altıntaş.
            79-Ribat, sayı 406, s. 16, Prof. Dr. Ramazan Altıntaş.
   274   275   276   277   278   279   280   281   282   283   284